Hazırlayan: H. Baha Öztunç
Ramazan sohbetlerinde bu akşam sigara tiryakilerinin hâlini ortaya koyan çok güzel bir yazı paylaşacağız. Önce tiryâki bir yaşlıyla yaşanana bir iftar hikâyesi ve hemen ardından bir tiryakinin ağzından kaleme alınan çok güzel bir şiir okumanız için sizleri bekliyor.
Ramazan Musahabeleri VI
Asır Gazetesi, 23 Ramazan 1313/8 Mart 1896
Ramazan musahabelerimize şâ’ir-i şirin beyân-ı hazret-i Saʻdi de uzakdan iştirâk eyliyor. Serez’den güzel bir manzume göndermiş.
Tiryâki!..
Bu hafta da size bu manzumeyi takdim edeceğiz. Fakat manzumeyi okumağa tehâlük göstermeden evvel şu ramazan tiryâkisini gözünüz önünde tecessüm etdiriniz. Bir de ramazan akşamı sâʻat on bir kararlarını düşününüz
Sinirler gevşemiş, kırk elli seneden beri mübtelâsı olduğu sigara daha gözünde tüter, daha sâʻat on birden sâʻatini eline alır, dakikada bir yelkovana atf-ı nazar eder. Dâ’imâ dalgındır. Düşünür. Hele ayakları arasına bir patlangaç atınız. Top gibi patlar, küfrün bini bir paraya çıkar.
Hiç unutmam bir ramazan akşamı iftara medʻuv (davetli) olduğum ehibbâdan birinin hânesine gitmişdim. Ehibbâdan birkaç zât ile tanımadığım bir ihtiyar vardı.
Mübârek ihtiyar bir köşeye oturmuş, sigarasını ağızlığına yerleştirip yanına koymuş, sâʻati elinde yelkovanı taʻkîb ediyor… vürudumda başını kaldırdı selâmımı iʻâde ettiyse de ehemmiyet vermeyerek yine daldı.
Ehibbâ bana
___ Pek gecikdin daha iki dakika gelmese idik ezan okunacak, bizi beklemeye mecbur edecekdin. Dediler. Ayarına iʻtimâd etdiğim sâʻatime bakdım:
___ Ne diyorsunuz_ On ikiye daha sekiz dakika var.
___ Sâʻatin yanlış ezana iki buçuk dakika kaldı.
Olmayacak şey. Ben sâʻatime emînim. Orada hazır bulunan ehibbâ umûmen sâʻatlerine bakıyor, iki dakika kaldığını te’mîn ediyorlar. Nihâyet biri, elinde sâʻat tutmakda olan ihtiyârı işâret ederek:
??? Ne hâcet, işte bey babaya da sor. Fakat zavallı sağırdır. Biraz yüksek söyle ki işitsin.. dedi.
Ben de kemâl-i safvet-i kalb ile mübârek ihtiyâra takarrüb ederek- sağırlara hitâb olunduğu vakit muʻtâd olduğu vechle- epeyce yüksek bir sedayla:
___ Efendi peder, sâʻatiniz ne diyor? Dedim.
İhtiyarcık sesimden ürkerek hiç intizâr etmediğim bir tavr-ı hadîdâne lâubâniyâne ile
___ Patlayası!. Ramazan akşamı bu nasıl ses? Boğazın tıkansın.. Boğaz boğaz değil Boğaziçi vapur düdüğü…
Demez mi? Bende bir hayret, ehibbâda kahkaha! Meğer bu da meşhur tiryâkilerden değil mi imiş! Azizlerim umûmen sâʻatlerini geriletmiş, ezana çâryek olduğu halde iki dakika var diye zavallıyı da aldatmışlar. Beni de iğfâl ile sağırdır diye üzerine saldırdılar…
Bu aralık hâne sâhibinin üç yaşından yedi yaşına kadar ikisi erkek biri kız üç yavrucağı odaya girdiler. Peder bey bu akşam için her birine hediye olarak birer düdük getirmiş! Her biri bir havadan çalıyor, bir gürültü ki mâ-haşerallah!
Zavallı ihtiyar hiddetle yerinden kalkdı. Hâne sâhibine, bize, çocuklara binlerce küfürler etmeğe başladı. Bir o kdar gülüyoruz ki gözlerimiz yaş doldu. İhtiyar hiddetle çocukların ellerinden düdükleri kaparak sobaya atmaz mı?
Vay çocuklardaki feryâd. Üçü birden fevkalâde bir gürültü ile ağlamağa başladılar. Düdüklerin gürültüsünden bin beter.. Bâ-husus susdurması müşkül! Biz gülmekden çocukları iskâna vakit bulamıyoruz. Hazret-i tiryâki kâh tehdîd ile söverek, kâh taltîf ile yalvararak çocukları susdurmağa çalışıyor.
Çocuklar (düdüğüm) diyor. Feryâdını ayyuka çıkarıyor… Hazret-i tiryâki başını sallayarak yumruklarını sıkarak bize döndü.
___ Allah’tan bulasınız.. Ramazan akşamı bu çekilir belâ mı_ ne halt etdim de buraya geldim… Ne yapayım ki semt uzak, eve gidince iftâr edilmiş bulacağım… Yoksa burada sizin gibi Allah^’ın belâları yanında durulur mu? Ya bu çocukları buradan çıkarın, yahud ne olursa olsun boynumu kırar buradan giderim… Ah encikler sesiniz kısılsın…
Diye bağırmağa başladı. Cidden gözleri donmuş fevkalâde hiddetlenmişdi. Latîfenin bu derecesini kâfi görelim dedik. Sâhib-i hâne kapı yanında durmakda olan uşağa işâret etdi.. Hizmetkâr – mütemadiyen bağırıp ağlamakda olan- çocukları almağa, dışarı çıkarmağa kalkışdı.
Çocuklar gider mi? Üçü de sobanın yanında (düdüğümü) diye bağırıp ağlıyor.
Nihâyet bin müşkilât ve mevâʻid ile çocukları dışarı çıkarabildiler.
Çocuklar çıkdı ama hazret-i tiryâki muttasıl başını sallıyor, küfür ediyor, biz mütemadiyen gülüyoruz.
Nihâyet ezana iki dakika kala bizi yemek odasına daʻvet etdiler. Tiryâki hazretleri sigarasını eline aldı. Diğer odaya geçdik. Sofra başına oturduk.
Bom!… diye top patlayınca hazret-i tiryâki ağzına bir zeytin aldı:
___ Bana bir kibrit! Dedi. Hâne sâhibi
___ Ah!.. Bunda afedersiniz. Aç karnına sizin tütün dumanı ile iştihâmızı kesemeyiz. Sigarayı herkesle beraber yemekden sonra içersiniz.
İhtiyar yakası açılmamış küfürlerin ikinci faslına başladı. Biz gülmekden kırılacağız. Tiryâkiye kim kibrit verir..
Bîçâre tiryâki tahammül edemeyerek kalkdı. Diğer odaya geçerek sobadan sigarasını tellendirdi. Geldi, sandalyesine yaslanarak öyle bir iştihâ ile lokomotif gibi duman savurmağa başladı ki biz yemekden ziyâde bunun temâşâsına doyamıyoruk. İşte böyle bir tiryakinin hâlini düşününüz, şimdi de manzumeyi okuyunuz. Bakınız ne kadar latîf ne derece tabîʻidir.
Sâʻat On Birde
Tiryâki
Sâʻat on bir deyince hâl-i yemân
O zamandır bana belâlı zaman
Neye baksam tehevvür (çok öfkelenme) ve şiddet
Bana her şey verir o dem hiddet
Birisi gülse hasm-ı cânım olu
Âşinâlık eden belâyı bulur
O zaman âşinâ falan tanımam
Çatarım ben aman, zaman tanımam
Ufacık bir patırtı duysam eğer
Sanırım hâne olur zîr ü zeber
Vakt-i iftâr gözlerim kararır
Kesilir tâkâtim yüzüm sararır
Kafa sersem, dumanlanır aynım (gözüm)
Yerde sendeklerim döner beynim
Miʻde hâlî (boş) sinirlerim gevşer
Sanki âlem olur bana mahşer
Sâʻatim elde muttasıl bakarım
Âteş-i intizâra dil yakarım
Esnemekden çenem kopar lakin
Sâde tık tık eder verir kasvet
Geliyor dakika bir sâʻat
Mıhlanır yelkovan durur akreb
Ramazan gurûbı pek ağreb (garip)
Patlamaz top, patlarım kızarım
Ne yemek isterim, ne su ararım
Bana kâfi değil mi kahve, tütün?
Senin olsun yemek ne varsa bütün.
Sâde kahve, duhân gözümde tüter
Top atılsın da keyfimi çatayım
Tütünü tüttürüp dumanlatayım
Alaturka köpüklü bir fincan
Tazeler taze kahve âdeme cân
Ne azizlik eder bana zarfa
Çekilir mi şu hâlde türlü cefâ
Bir muʻazzeb gider, biri gelir
Alayın vakti mi? A zor gelir!
Ya o çapkın çocuklara nideyim
Ellerinden nasıl kaçub gideyim
Kimi patlangaç atmada kimi taş
Çekilir bir belâ mıdır kardaş!
Kızdırırlar ki onlara söveyim
Yok mu hakkım çocukları döveyim?
Hep o, o derler o damda kahkahazen
O zaman başlarım küfürlere ben
Beni maʻzûr tutmalı yârân
Şaka mı bu latîfe mi? Ramazan.
___
Letâ’if
Çingânenin birisi salb ile (asılarak) iʻdâma mahkûm olur. Meydan-ı siyâsete getirilir. Cellâd ipi takmağa başlayınca cânî: Baksan a! Siftah asılışımdır. Alışmadım. Sakın zor vermeysin!..
Comment here